Karatay Medresesi
Hakkında
“Vakfın şartlarından birini değiştiren veya bozan kişi kıyâmete kadar Allah’ın, meleklerin ve lânet edilenlerin lânetine, Allah’ın gazâbına uğrasın. Böyle bir kimse Allah’tan, kitaplarından, peygamberlerinden, meleklerinden, haşr ve neşirden ve öldükten sonra dirilmekten berî olsun.
Allah onun orucunu, zekâtını, haccını, secdesini, gece ibâdetini kabul etmesin ve cehennem ateşine atarak onu orada ebedî kılsın. Firavun, Nemrud, Âd ve Semûd’un yerine göndersin. Allah zulüm olmayan o günde herkes yaptığının karşılığını göreceği zaman, onu türlü azaplarla cezalandırsın” (Osman Turan, Celâleddin Karatay, s. 143)
Antalya Kaleiçi’nde 648/1250 tarihinde, ilim, bilim ve devlet ricâlinin yetişmesi için, ihtisas derslerinin okutulduğu, yüksek tahsilin yapıldığı Karatay Medresesi’ni inşâ ettirip vakfeden Selçuklu’nun önemli devlet adamlarından Celâleddin Karatay, bu bedduayı vakfının şartlarından birini değiştiren ve bozanlar için kaleme almış.
Antalya’da Selçuklu dönemine âit tek medrese olan Karatay Medresesi, dört tarafı yollarla çevrili, yaklaşık on beş dönümlük bir araziye, dikdörtgen planlı ve tamamen el işçiliği kesme taş malzemeyle inşâ edilmiş. Selçuklu’nun mîmârîdeki estetik ve zerâfetini hâlâ yansıtan, çift mihraplı müzeyyen taç kapı, üç eyvan, avluda havuz, öğrenci, müderris ve misafir odaları, yemekhâne, kütüphâne, hamam ve tuvaletleriyle tam bir eğiitim ve öğretim mekânı olarak planlanmış yapı “sâlihlerin yurdu”, “güzel insanların yetiştiği mekânı” anlamında “Dâru’s-sulehâ” diye isimlendirilmiş.
Çatısı diğer iki eyvandan daha yüksek olan orta eyvan, kıble tarafında günümüze ulaşan yontma taş müzeyyen mihrabıyla, halka açık beş vakit namazında edâ edildiği mescid hizmetini de görmüş. Bu özelliğinden olsa gerek tarih seyri içerisinde “Karatay veya Karadayı Camii” olarak da anılmış.
Lanckoronski’nin; “ İslam hâkimiyetinin eski parlak döneminin artık viran durumdaki bu tanığı” diye vasfettiği, günümüzde her tarafı işgal edilmiş ve dört bir tarafı meyhanelerle dolu olan Karatay Medresesi’ni, eski eserler uzmanı ve müfettişi Kemal Turfan 1955 yılında incelemiş ve şöyle rapor etmiş:: “Aslında müstatil (dikdörtgen) planlıdır. Kuzey yanı ile güney batı köşesinin yıkılması ve komşu evlere ilâvesi dolayısıyla planı bozulmuştur. Cephede, orijinal olarak yalnız portal kalmıştır…
Kapıdan girilince, iç tarafta sivri bir tonoz altından avluya gelinir. Avlunun solunda bulunması gereken odalar tamamen kaybolmuş bu taraf sonradan bir duvar çekilerek kapatılmış ve duvarın gerisinde boş kalan arsa bu taraftaki evin bahçesi olmuştur.
Sağ tarafta sonradan yapılmış bir duvarda, üstte üç pencere, altta bir pencere ve basık kemerli bir kapı vardır. Bu kapı ve pencereler kapatılmış ve duvarın arkasında kalan saha, bu taraf Postacı İhsan Küzer’in evinin avlusuna katılmıştır….
Cami olarak kullanlan bu eyvanın güneyinde aynı şekilde bir eyvan daha vardır. Bunun da önünde moloz taş, tuğla, hatıllı, muahhar bir duvar ve kapı ilave edilmiştir.
Kapı-Cami mihverine nazaran tenazurun temini için, cami olan eyvanın kuzeyinde vaktiyle mevcut olması gereken üçüncü eyvan tamamen yıkılarak yeri bahçe haline getirilmiştir.
Bütün yıkılma ve değişikliklere rağmen Antalya’da kapı ve sağlam kalan iki eyvanı ile XIII. asır Selçuk mimarisinin yegâne medrese örneğini teşkil etmektedir.
Kaynak: Gazete bir (Necmi ATİK)
Kategorisi
-
Eski Kalıntılar
-
Merkezi Ve İlgi Çekici Noktalar
-
Mimari Yapılar
Bölge
-
Türkiye, Antalya, Muratpaşa